I . EKOSİSTEMİN YAPISI
Canlılar, yaşadıkları çevreyle sürekli etkileşim halindedir. Karşılıklı olarak madde ve enerji alışverişi yapacak biçimde birbirleriyle etkileşim halinde olan canlılar, içinde bulundukları cansız çevreyle de ilişkilidirler. Organizmaların birbirleriyle ve çevreleriyle ilişkilerini inceleyen bilim dalına ekoloji denir.
Ekoloji bilimi, canlıyı tek bir birey olarak incelemekten ziyade, bireyin de içinde yer aldığı biyolojik organizasyonla ilgilenir. Biyolojik organizasyon belli bir hiyerarşik düzene sahiptir. Türden biyosfere doğru genişleyen organizasyon düzeylerini;
- Tür
- Popülasyon
- Komünite
- Ekosistem
- Biyom
- Biyosfer oluşturur.
Ekoloji; hiyerarşik düzende yer alan tür, popülasyon komünite, ekosistem, biyom ve biyosfer gibi biyolojik sistemlerin her birini ayrı ayrı inceler. Yeryüzünde tüm canlı organizmaların yaşadığı kara, hava, deniz ve yerin katmanlarına biyosfer (ekosfer) denir. Biyosfer tabakası atmosferin yeryüzünden yukarı doğru birkaç kilometrelik bölümünü, karaların ise en az 3000 metre derinliğe kadar olan kısmını kapsar.
Canlılar yaşamsal faaliyetlerini en iyi şekilde devam ettirebildiği yaşam alanlarını tercih ederler. Habitat bir organizmanın doğal olarak yaşayıp, üreyebildiği yaşam alanı- dır. Habitat, okyanus kadar büyük olabileceği gibi bir bitki kökü kadar küçük de olabilir. Habitat içindeki bireylerin yaşamını sürdürebilmek için yaptıkları faaliyetlerin tamamı ekolojik nişi oluşturur. Örneğin bir canlının beslenmesi, korunması, üremesi, diğer canlılarla etkileşim içinde olması ve yapması gereken bütün faaliyetler ekolojik niş içinde yer alır. Bir başka ifadeyle habitat bir organizmanın doğal adresi, ekolojik niş ise o adreste yaptığı işidir.
Ekolojik organizasyonun en alt biriminde tür yer alır. Ortak bir atadan gelen, yapı ve görev bakımından benzer özellikler gösteren, aralarında gen alış verişi yapabilen ve kısır olmayan döller meydana getiren bireylere tür, belli bir bölgede yaşayan aynı türe ait bireylerin oluşturduğu topluluğa popülasyon adı verilir. Popülasyonlara Van gölünde yaşayan inci kefalleri, Ankara'nın tiftik keçileri, Beynam ormanlarının kızıl çamları örnek verilebilir.
Belirli bir alanda yaşayan ve birbirleriyle etkileşim halinde olan çeşitli türlere ait bireylerin oluşturduğu topluluğa komünite denir. Popülasyon aynı türe ait bireylerden oluşurken, komünite çeşitli popülasyonlardan meydana gelir. Örneğin bir denizin, ormanın veya otlağın içinde yaşayan tüm canlı türleri komüniteyi meydana getirir. Bir komünitedeki tür sayısı ne kadar çoksa o komünitenin tür zenginliği de o derece fazladır. Komüniteler tür zenginliği bakımından farklılıklar gösterirler ve bu türler yaşamlarını sürdürebilmek için coğrafik bir alana ihtiyaç duyarlar. Biyotop olarak adlandırılan bu alanın büyüklüğü popülasyonların birey sayıları, ortamın coğrafik özelliklerine göre değişebilir. En düşük tür zenginliği kutup bölgelerindeki komünitelerde görülürken, en yüksek tür zenginliği tropik bölgelerdeki komünitelerde görülür. Doğada komüniteler tamamen ba- ğımsız değildir ve aralarında geçiş bölgeleri bulunmaktadır. Bu geçiş bölgelerine ekoton denir. Bu alanlar her iki komünitenin özelliklerini de kısmen taşıdıklarından hem tür ve birey sayısı hem de sahip oldukları özellikler açısından farklılıklar gösterir. Örneğin çayırlık alan ile ormanlık alan arasındaki geçiş bölgesinde çalılar ve kısa boylu ağaç türleri bulunabilir. Komünitedeki bireyler ile bu bireyleri içinde barındıran cansız çevrenin oluşturduğu ekolojik birime ekosistem denir. Bir kıta, bir okyanus ekosistem olarak kabul edilebileceği gibi bir orman, çayır, göl ve hatta akvaryum da ekosistem olarak kabul edilebilir. Komünitede meydana gelen değişimler zamanla ekosistemi etkilerken, ekosistemdeki yaşam şartlarının değişimi de komüniteyi etkileyebilir.
Ekosistemi Etkileyen Faktörler
Ekologlar, canlılar üzerinde etkili olan ekolojik faktörleri biyotik ve abiyotik olmak üzere ikiye ayırır.
1 . Biyotik Faktörler (Canlı Varlıklar)
Ekosistemde canlılığın devamı biyotik faktörler arasındaki ilişkilere bağlıdır. Bir ekosistemde bulunan ve birbirlerini doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyen canlı varlıkların hepsine biyotik faktör denir. Ekosistemin biyotik faktörleri ekolojik nişlerine göre üreticiler, tüketiciler ve ayrıştırıcılar olmak üzere üç grupta incelenir.
Üreticiler: İnorganik maddelerden organik madde sentezi yapabilen canlılardır. Üretici canlılara “ototrof canlılar” da denir. Yeşil bitkiler, bazı bakteriler, arkeler ve bazı protistler ototrof canlıların örnekleridir. Karasal ekosistemlerin asıl üreticileri bitkilerdir. Sucul ekosistemlerde ise siyanobakteriler ve algler en yaygın olarak bulunan üretici canlılardır. Üretici organizmalar, tüm canlıların besin ihtiyacını üretme yanında, atmosferdeki oksijen ve karbondioksit dengesini de korurlar.
Tüketiciler: İhtiyaç duydukları organik besin maddelerini dışarıdan hazır alan canlılardır. Tüketici canlılara “heterotrof canlılar”da denir. Heterotrof canlılar organik besinlerini bitki ve hayvan gibi diğer organizmaları yiyerek karşılarlar. Hayvanlar tüketici canlıların en önemli grubunu oluşturur. Ayrıca mantarlar, bakteriler ve protistlerin ço- ğunluğu tüketici canlılara örnektir.
Ayrıştırıcılar: Bitki, hayvan ve diğer canlıların ölü dokularını ve organik atıkları parçalayarak bu maddeleri inorganik maddelere dönüştürürler. Böylece ototroflar için gerekli olan inorganik maddeler yeniden besin üretiminde kullanılır. Ekosistemlerdeki canlılar arasında bir denge vardır. Bu dengeyi üreticiler besin üretimiyle, tüketiciler madde aktarımıyla, ayrıştırıcılar da inorganik maddeleri doğaya geri dönüştürerek sağlarlar. Saprofit olarak da adlandırılan ayrıştırıcıların en önemli örneklerini mantarlar, bazı bakteriler ve toprak solucanı vb. canlılar oluşturur. Ayrıştırıcılar doğadaki madde döngüsünün kilit canlılarıdır.
2 . Abiyotik Faktörler (Cansız Varlıklar)
Komüniteleri oluşturan canlı türlerinin coğrafik yayılışlarını ve miktarlarını abiyotik faktörler önemli ölçüde etkiler. Cansız çevreyi oluşturan bu faktörler; ışık, sıcaklık, iklim, su, toprak ve mineraller, ortamın pH’si şeklinde gruplandırılır.
Işık: Yaşam için gerekli olan enerjinin kaynağı güneştir. Enerji ekosistemlere güneş ışığı şeklinde girer ve organizmalardan ısı şeklinde kaybolur.
Ototrof organizmalar fotosentezle güneş enerjisini organik besindeki kimyasal enerjiye dönüştürür. Ekosistemdeki ototroflar dahil diğer canlılar enerji kaynağı olarak organik besindeki kimyasal enerjiyi kullanarak ısı açığa çıkarırlar.
Ekosistemlerde döngüsel bir enerji akışı yoktur. Bu nedenle ekosistemlerin sürekliliği için temel enerji kaynağı olan güneşe ihtiyaç vardır. Ekolojik açıdan gelen güneş ışığının şiddeti, miktarı ve süresi önemlidir. Belli bir sürede belli bir alana ulaşan güneş ışığı miktarı, güneş ışınlarının geliş açısına bağlıdır. Işınların geliş açısı daraldıkça birim alana düşen enerji miktarı ve yeryüzüne ulaşan ışık miktarı azalır. Bu durum, o bölgede yaşayan canlıların özellikle bitkilerin yayılışları ve faaliyetlerini etkiler. Bitkisel ve hayvansal organizmaların çoğunda görülen biyolojik aktiviteler ışığın şiddeti ve mevsimlere bağlı olarak değişir. Hayvanlarda aktif süreçler için tercih edilen ışık şiddeti farklıdır. Örneğin baykuş, yarasa gibi türler gece aktifken, birçok kertenkele ve böcek türü parlak güneş ışığında tam olarak aktif duruma geçer. Bitkilerde ise ışık etkisiyle fotosentez, terleme, tropizma, çimlenme gibi faaliyetler gerçekleşir.
Sıcaklık: Biyosferde güneş ışınları eşit oranda dağılmadığından sıcaklık her yerde eşit değildir. Bu durum atmosferde hava akımlarının oluşmasına iklimsel değişikliklere ve farklı mevsimlerin oluşmasına neden olur. Güneşten yeryüzüne gelen ışınların bir kısmı atmosfer tarafından soğurulur, bir kısmı da topraktan atmosfere geri yansır. Böylece atmosfer ısınır. Atmosferin ısınması doğal bitki örtülerinin çeşitliliğini sağlar.
İklim: Uzun bir zaman aralığı içinde belli bir bölgede hakim olan atmosfer koşullarına iklim denir. Ekosistemlerdeki canlı çeşitliliğinde güneşten gelen ışınlar, sıcaklık, basınç, nem, yağış ve hava hareketleri gibi iklimsel faktörlerin etkileri çok büyüktür. Ekosistemin cansız çevresi ise iklimsel faktörler ve yeryüzü şekillerinin etkileşimi sonucu oluşur.Bir bölgenin iklimini belirleyen en önemli faktörler ekvatora uzaklığı, denize uzaklığı ve deniz seviyesinden yüksekliğidir. Ayrıca coğrafik konum, dağların özellikleri, su, rüzgâr ve bitki örtüsü de iklimi belirler.
Su: Atmosferde bulunan suyun yağmur, kar, çiğ ve dolu olarak yeryüzüne dönmesi yağış olarak tanımlanır. Yeryüzünün 2/3'ü sularla kaplıdır. Yıllık yağış miktarı bölgesel ve iklimsel faktörlere göre farklılık gösterir. Bu farklılık canlıların yeryüzündeki dağılışlarını etkiler. Yağış miktarını dağlar, enlem yükseklikleri, rüzgâr ve su kitleleri gibi faktörler belirler. Su, hava içinde buhar halinde bulunurken, yüksek dağlarda ve kutuplarda buz ve kar şeklinde bulunur. Suyun buharlaşmasıyla oluşan hava nemi, güneşten gelen ve topraktan yansıtılan ışınların büyük bir bölümünü tutarak yeryüzünün hem aşırı miktarda ısınmasını hem de soğumasını önler.
Toprak ve Mineraller: Tüm canlılar yaşamlarının devamı için doğrudan ya da dolaylı olarak toprağa bağımlıdır. Yeryüzünü kaplayan kayaçların parçalanması ile olu- şan mineral taneciklerinin ortaya çıkmasına rüzgâr, sıcaklık ve suyun aşındırıcı etkileri neden olur. Kaya parçalarıyla birlikte ortamda bulunan dökülmüş yapraklar, dışkı, ölü organizmalar ve diğer organik kalıntılar bakteri ve mantar faaliyeti ile parçalanır. Böylece humus denilen organik madde ortaya çıkar. Mineral tanecikleri ile humus karışarak toprağı meydana getirir. Humuslu topraklar koyu renkli, su tutma kapasiteleri yüksek ve besin maddelerince zengin, tarıma elverişli topraklardır.
Ortamın pH’si: Belli bir bölgede bulunan toprak ve su içeriklerinden kaynaklanan ortamın asitlik ve bazlık derecesi pH değerini gösterir. Canlıların metabolik faaliyetleri, hücresel solunumu ve enzim aktiviteleri belli bir pH aralığında gerçekleşir. Canlıların yaşam ortamlarındaki pH değişimine asit yağmurları, kimyasal atıklar, bilinçsizce kullanılan gübreler ve tarım ilaçlarının kullanımı gibi bir çok şey neden olmaktadır. Ortamın pH'si canlıların yaşamsal faaliyetlerini etkilediği için, canlı türleri kendileri için en uygun pH değerine sahip yaşama ortamlarını tercih ederler.
0 yorum:
Yorum Gönder